'WWW.GENCLİKATESİTEAM.TK
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

'WWW.GENCLİKATESİTEAM.TK

SanaL Alemde Üstleri Kademeleri Görebilmek İçin Paylaşım Yapalım ..
 
AnasayfaAnasayfa AramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Atatürk’ün Özel Hayatı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cwtangy

\\''>G.A. TEAM<''//


\\''>G.A. TEAM
Cwtangy


Tecrübe Puanı : 222679
Mesaj Sayısı : 942
Kayıt tarihi : 12/05/09
Nerden : KARS

.
Başarı Puanı:
Atatürk’ün Özel Hayatı Imgleft100/100Atatürk’ün Özel Hayatı Emptybarbleue  (100/100)
Seviye:
Atatürk’ün Özel Hayatı Img_left100/100Atatürk’ün Özel Hayatı Empty_bar_bleue  (100/100)
Güçlülük:
Atatürk’ün Özel Hayatı Img_left100/100Atatürk’ün Özel Hayatı Empty_bar_bleue  (100/100)
Atatürk’ün Özel Hayatı Empty
MesajKonu: Atatürk’ün Özel Hayatı   Atatürk’ün Özel Hayatı Icon_minitimePaz Eyl. 20, 2009 10:36 pm

11 Eylül 1922’de, Türk ordusunun İzmir’e girişinin ikinci gününde Atatürk’ün şehre geldiğini duyan Latife Uşşaki,
onunla tanışmak için her gün karargâha gidiyor, ancak Atatürk’le
görüştürülmüyordu. Bir gün, nöbetçinin meşguliyetinden yararlanıp içeri
giren Latife Hanım, Atatürk'le konuşma fırsatı bulmuştu. O dönemde İzmir’de birçok yangın çıktığı için Atatürk’e, daha güvenli
olacağını düşündüğünden, karargâhını babasının Göztepe’deki köşküne
taşıması teklifinde bulundu. Uşşaki ailesi Atatürk’ü 20 gün köşklerinde
ağırladı. Bu dönemde arkadaş olan Atatürk ve Latife Hanım, daha sonra
da haberleşmeye devam ettiler. Ancak Latife Hanım, köşklerinde kaldığı
süre içinde Atatürk’e âşık olmuştu ve bunu dolaylı olarak dile
getiriyordu. Zira ortalıkta pek görünmemesine rağmen her gece
Atatürk’ün yastığının üzerine kırmızı bir gül bırakıyordu.
1898 doğumlu Latife Uşşaki, İzmir’in tanınmış ailelerinden Uşakizade (sonra Uşşaklı) Muammer Bey’in kızıydı. İzmir Lisesi’ni bitirdikten sonra, Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde hukuk okumuştu. Londra’da dil öğrenimi gördükten sonra Kurtuluş Savaşı henüz bitmeden İzmir’e ailesinin yanına dönmüştü.
Atatürk, Latife Hanım’ın eğitiminden ve zekâsından çok etkilenmişti. Ancak Atatürk’ün hayatında ona büyük bir aşkla bağlı olan
Fikriye Hanım vardı. Atatürk ve Fikriye’nin yolları Zübeyde
Hanım’ın ikinci evliliği nedeniyle kesişmişti. Zira Fikriye, Atatürk'ün
üvey babası Ragıp Bey'in kız kardeşinin kızıydı. Yani onun üvey
kuzeniydi. Atatürk yüzbaşı olduktan sonra arada sırada geldiği
ailesinin evinde, Fikriye ile tanışmıştı. Fikriye ise, bir dönem
Mısırlı zengin bir adamla evli kalıp boşanmış, ardından İstanbul' a
dönerek Zübeyde Hanımların evine yerleşmişti. Zübeyde Hanım, Fikriye'
yi çok sevmesine rağmen, Atatürk’ün kız kardeşi Makbule ondan
hoşlanmıyordu. Atatürk'ten sadece bir ya da iki yaş büyük olduğu tahmin edilen Fikriye
Hanım, Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk’ü yalnız bırakmamış, ona
bakmış, Çankaya’da
birlikte yaşamışlardı. Zira Kuvayi Milliye' yi örgütlemek ve vatanı
kurtarmak için çalışan Atatürk' ün günlük işlerine yardım etmesi için
güvenebileceği kadın bir yardımcıya ihtiyacı vardı. Her ne kadar
yardımcısı Bekir Çavuş Atatürk’e hizmet etse de, tüm bu işlere
bir kadın elinin değmesi şart olmuştu ve akla gelen en uygun isim
Fikriye Hanım’dı. Ankara’ya bu amaçla çağrılan Fikriye, kısa sürede tüm
Çankaya tarafından benimsenmişti. Milli mücadele döneminde sabaha kadar
odasında çalışan Atatürk' ü kahvesiz bırakmamak için ona yardımcı olan
Fikriye Hanım, çok geçmeden bu karizmatik lidere aşık oldu. Salih Bozok
daha sonra yazacağı kitapta Fikriye Hanım’ı, ortadan az uzun, ince,
kara kaşlı ve kara gözlü, aydınlık yüzlü, güzelden çok alımlı bir hanım
olarak tasvir edecekti ve onun için şunları söyleyecekti:
Atatürk’ün Özel Hayatı Tirnak-solAtatürk’ün Özel Hayatı SpacerAtatürk’ün Özel Hayatı Tirnak-sag
Şahsi
kanaatim, resimlerinden gördüğüm kadarıyla oldukça güzel ve tutkulu bir
kadın. Sanki içime yay veya boğa burcuymuş gibi bir his doğuyor.
Atatürk, bu dönemde Türk ordusunun İzmir’e girişinden dolayı yapılan
kutlamalar için İzmir’e gittiğinde Latife Hanım’la tanışmıştı. Fikriye
Hanım, gazetelerde Atatürk ve Latife Hanım’ı aynı karede gördüğünde
onun için oldukça azap verici bir dönem başlamış oldu. Hem Milli
Mücadele yıllarında Çankaya’da geceli gündüzlü çalışması hem de Latife
Hanım’la Atatürk’ün tanışması onu çok yıpratmıştı, zira bir süre sonra
verem olacaktı. Atatürk Fikriye Hanım’ın biran önce iyileşmesini istiyordu ve onu tedavi görmesi için Münih’teki bir sanatoryuma gönderdi.
Bu arada Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım da sağlık problemleri
yaşıyordu. Tedavi için İzmir’e giden ve Latife Hanımların köşkünde
ağırlanan Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923’te hayata gözlerini yumdu. Annesinin ölümü üzerine İzmir’e giden Atatürk, Latife Hanım’la 29 Ocak 1923’te Muammer Bey’in evinde, sade bir nikâh töreniyle evlendi. Mareşal Fevzi Çakmak ve
Kazım Karabekir Atatürk'ün, Mustafa Abdülhalik Renda ile Salih Bozok ise Latife Hanım’ın tanıklarıydı.
Evlilik haberini Almanya’da, tedavi gördüğü sanatoryumda alan Fikriye
Hanım, Münih’ten Çankaya’ya geldi. Bu zamansız dönüş oldukça acı
biçimde sonuçlanacaktı. Atatürk’ü görmek için köşke geldiğinde Latife
Hanım’la Atatürk kahvaltı etmekteydi. Atatürk’e Fikriye Hanım’ın köşke
geldiği haberi verildi ancak Latife Hanım öfkeden çılgına dönerek
Fikriye Hanım’ın köşkten kovulmasını emretti. Fikriye Hanım itiraz
etmeden faytona bindi, inanılmaz derecede üzgündü. Bu yüzden kendisine
hediye edilen tabancayla yolda kendisini vurdu. Ancak konuyla ilgili
farklı spekülasyonlar vardı. Fikriye'nin Atatürk’e duyduğu büyük aşk gibi, ölümü, son yolculuğuna
nasıl uğurlandığı ve mezarının yeri de "sırlarla" dolu oldu. Zira ölüm
nedeninin intihar olmadığını, cinayete kurban gittiğini ortaya atan
görüşler vardı. Dönemin tek hastanesi olan Memleket'e yetiştirilen Fikriye’nin ölümü ile söylenenlerin hiçbiri birbirini tutmuyordu.
Fikriye Hanım'ın yeğeni Abbas Hayri Özdinçer daha sonra konuyla ilgili şu açıklamayı yapacaktı:
Atatürk’ün Özel Hayatı Tirnak-solAtatürk’ün Özel Hayatı SpacerAtatürk’ün Özel Hayatı Tirnak-sag
Anlatıldığına
göre, halamı faytonun içinde sırtından vurulmuş olarak buluyorlar.
Babam Enver Bey, o gün halamın ölümünden haberdar edilmiyor. Ertesi
sabah sivil polisler Çankaya'dan gelen şifahi bir emirle babamı
Ankara'ya götürüyorlar. Babamın ısrarlarına rağmen halamın cesedi
kendisine gösterilmiyor. Mezkûr tabanca dâhil merhumenin bütün şahsi
eşyalarına el konuluyor. Bunun üzerine babam bir arkadaşıyla beraber
halamın o gece kaldığı hastaneyi araştırıyor. Cinayet günü halamla aynı
hastanede kalan bazı hastaların isim ve adreslerini tespit ediyorlar.
Bu hastalardan biri Polatlı Çoban Hüseyin'miş. Hadise günü üst kat
tamamıyla boşaltılırken, onu baygın zannedip başka koğuşa nakletmişler.
Babamlar bu çobanı daha sonra köyünde bulmuşlar ve o gece ne olduğunu
sormuşlar. Çoban Hüseyin aynen şunu söylemiş: 'O gece bir avrat
getirdiler. Sabahlara kadar avazı dinmedi “Alçaklar, katiller, vurdular
beni” diye bağırıyordu. Halam ertesi gün ölmüş.
18 Temmuz 2006 tarihli Sabah Gazetesi’nde
Fikriye Hanım’ın mezarının nerede olduğuna dair bir haber yer aldı.
Fikriye Hanım’ın 82 yıllık “Mezar sırrını” Salih Bozok'un aile dostu
olan araştırmacı Eriş Ülger açıkladı:
Atatürk’ün Özel Hayatı Tirnak-solAtatürk’ün Özel Hayatı SpacerAtatürk’ün Özel Hayatı Tirnak-sag
Fikriye'nin mezarı Köşk'e çıkarken sol tarafta, bugünkü Kuğulu Park civarında, küçük bir mezarlıkta.
Fikriye Hanım’ın ölümü Atatürk’ü derinden sarstı. Salih Bozok' un
anlattığına göre, Atatürk bir gün eşi Latife Hanım' a yanlışlıkla
"Fikriye" diye hitap etmiş, bu yüzden Atatürk ile Latife Hanım’ın arası
uzun süre bozulmuştu. Evlilikleri boyunca birçok yurt gezisinde Atatürk’e eşlik eden Latife
Hanım, modern ve medeni Türk kadınının simgesi olma görevini üstlendi.
Atatürk’ün isteği üzerine meclisteki oturumları izlemeye giden Latife
Hanım, TBMM’ye giren ilk Türk kadını oldu. Her önemli toplantıda
bulunmuş ve askeri manevralara katılmış olan, Atatürk’le en hayati
konuları dahi tartışabilen Latife Hanım’a Atatürk büyük saygı
duyuyordu. Ancak Latife Hanım, evlendikten sonra oldukça
hırçınlaşmıştı. 2 yıl süren evlilikleri boyunca Latife Hanım
hırçınlığıyla Atatürk’ü yıprattı. Evlendiklerinde Cumhuriyet henüz yeni
kurulmuştu, Atatürk’ün sorumlulukları büyüktü, ancak Latife Hanım ona
destek olmaktan çok sorun çıkarıyordu. Bunda genç yaşta olmasının da
etkisi vardı. Birçok şiddetli gerginlik yaşadıktan sonra Atatürk iki defa Latife
Hanım’dan ayrılmak istemiş, ancak Latife Hanım, Salih Bozok’tan
arabuluculuk yapmasını istemiş ve araları yumuşamış, en sonunda 1925 yazında Doğu Anadolu gezisindeki tatsız tartışmadan sonra boşanmaya karar vermişlerdi.
5 Ağustos 1925
tarihinde resmen ayrıldıklarında boşanma haberi radyoda yayınlanan bir
hükümet bildirisi ile duyuruldu. Latife Hanım boşanmayı kabullenememiş,
Atatürk'le barışıp yeniden beraber olmayı ümit etmişti. Ölümüne kadar Atatürk’le olan evliliği hakkında konuşmayı ya da yazmayı kesinlikle kabul etmeyen Latife Hanım, 12 Temmuz 1975’te İstanbul’da hayatını kaybetti ve Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile mezarlığına gömüldü.
Atatürk’ün özel hayatıyla ilgili olarak en yakın arkadaşlarından ve aynı zamanda başyaverlerinden olan Salih Bozok, “Atatürk, Latife ve Fikriye İki Aşk Arasında
kitabını yazdı. Kitap, Atatürk’ün hayatındaki iki önemli kadın
ekseninde geçen olayları anlatıyordu ve hiçbir yerde yayınlanmamış
anılara, Atatürk’ün özel hayatından bilinmeyen kesitlere yer veriyordu.
İstiklal Mahkemeleri Üç Aliler Divanı'nın üyesi, Atatürk'ün silah arkadaşı ve sırdaşı Kılıç Ali'nin oğlu Altemur Kılıç kendisiyle 11 Ağustos 2006 tarihinde yapılan röportajda, Atatürk’ün Latife Hanım’la olan evliliği hakkında açıklamalarda bulundu. Altemur Kılıç, amcası Muzaffer Kılıç’ın
Atatürk'ün yaveri; annesiyle halalarının Çankaya yıllarında Latife
Hanım'ın yakın dostları olması sebebiyle tarihsel bir takım gerçeklere
vakıftı. Adı Latife Hanım Tarafından Konulan Altemur Kılıç’la Yeni Şafak Gazetesi Tarafından Yapılan Röportaj:
*Latife Hanım ile Atatürk'ün boşanma nedeniyle ilgili bizden farklı bir şey biliyor musunuz?
Atatürk başlangıçta beğenmiş Latife Hanım'ı, uyuşmuşlar. Gelecekteki
aydın Türk kadınının modeli olacağını düşünmüş, bunun için evlenmek
istemiş. Kadınlara laf etmek istemem ama Latife Hanım daha sonra biraz
ne oldum delisi olmuş. Hırçınlaşmış. Atatürk'le mücadeleye girmiş. *Bunlar babanızın anılarında var. Halalarınızdan ve annenizden ne duydunuz?
Şöyle derlerdi: Latife Hanım iyiydi, severdik. Ama konumunu
hazmedemedi. Atatürk'e herkesin yanında "Kemal" derdi. Ayrıldıkları gün
çıkan tartışma da şöyle olmuş mesela: Atatürk kapıdaki nöbetçiyle
sohbete dalmış. Latife dehşetli kızmış. Bir nöbetçiyle nasıl böyle
konuşur, diye. Atatürk askerdi fakat hoyrat değildi. Paris, Sofya
görmüş, Fransızca bilen ince bir adamdı. Latife Hanım onu terbiye
etmeye, kendine uydurmaya kalkmış. *Atatürk'ün sofra sohbetlerinin çok uzaması ve Latife Hanım'ın bunu engellemeye çalışması da ayrılış nedeni olarak gösterilir?
Atatürk arkadaşlarıyla sohbeti severdi. Latife Hanım onu boğduğu, hoyratlık yaptığı için mutsuz oldu Atatürk.
*Atatürk'ün boşanarak arkadaşlarını eşine tercih ettiği de söylenir.
Atatürk hayat tarzının değiştirilmesinden rahatsız oldu. Latife Hanım'da istediğini bulamadı.
*Latife Hanım, Atatürk'e söz verdiği için hiç konuşmamış. Babanız da
anılarında "Bildiklerim benimle mezara gidecek" diyor. Neden bu kadar
ısrarla susuluyor? Ben bunları tahmin etmiş gibi "İleride Atatürk ile ilgili dedikodular
çıkaracaklar, anlatın da ben bileyim hiç olmazsa" dedim babama. Bana
gözlerini açarak öyle bir baktı ki neredeyse dövecekti. "Ben" dedi
"Devlet sırlarını da Atatürk'ün özel sırlarını da kimseye anlatmaya
mezun değilim. Sana da anlatmam" *Hiç mi bir şey anlatmadı?
Babam Atatürk'ün özel hayatını bilecek kadar yakınındaydı. Ama özelini, devlet sırlarını söylememesi çok normal.
*Devlet sırrı Atatürk'ün asker ve devlet adamlığıyla, diğeri Atatürk'ün
insan yüzüyle ilgili. Söylediklerinizden gizlenmesi gereken bir
şeylerin gizlendiğini mi anlamalıyız? Gizlenmesi gereken bir şey değil. Herhangi bir şey. Ben en yakın
arkadaşımın sırrını da açıklamam. Değil ki Atatürk gibi bir adamınkini
açıklayayım. Latife Hanım'ın kasası açılsın deniyor. Biz bunca yıl
sonra Atatürk'ü Latife Hanım'ın evrakından tanıyıp, onun kötü adam
olduğuna karar vereceksek o başka. Niye kötü adam olsun ki! O evrak
cumhuriyetin kurucusu olsa bile mutluluğu, üzüntüsü, zaafları,
heyecanları, pişmanlıkları ile bir insanı tanıtacak bize. Atatürk
hiçbir zaman put olmak istemedi. Anlattıklarımız kıymetli ise, işte
anlatıyorum. Ama babamın dediği gibi, farklı bir bilgiyi benden
istemeye kimsenin hakkı yok. *Bu, bir şeyler bilip de gizlediğiniz anlamına mı geliyor?
(Düşünüyor.) Olabilir. Duyup bildiğim şeyler var ama prensip olarak anlatmam. Ölünceye kadar saklarım. Esrarengizlik değil bu.
*Latife Hanım'ın kasasının açılmasına niçin karşısınız?
Latife Hanım isteseydi bunu kendisi yapardı. Onun ölümüne yakın bir
vakitte kimi notlarını yaktığı biliniyor. Dolayısıyla yakmadıkları
görülebileceğini, bildiği, hatta görülmesini istediği şeyler olabilir.
Atatürk'ü kötülemek isteyenler öküz altında buzağı arayacaklar. Başka
faydası olmaz. *Latife Hanım ayrılış nedeni olarak bir "yılan"dan bahsediyor. Babanız
da Latife Hanım'ın Atatürk'ü arkadaşlarından ayırmaya çalıştığını
söylüyor. Kızgınlığı fark ediliyor. Bu "yılan" babanız Kılıç Ali
olabilir mi? Değildir herhalde. Yıllar sonra Latife Hanım'a gittim sordum; babama,
amcama kızgınlığınız var mı, diye. "Katiyen" dedi. Latife Hanım'ın
onlara kızgınlığının nedeni şu olabilir: Fikriye Hanım Çankaya'ya
gelince Latife Hanım "Kovun bu kadını" diyor. Amcam da "Hanımefendi, bu
kadın zor günlerde bizim çamaşırlarımızı yıkadı, kovamam" diye
dikleniyor. Bunun için babama da, amcama da kızıyor Latife Hanım. *Bir anınızı anlatır mısınız?
Florya'daydık. Ülkü'yle denize giriyorduk. Atatürk de evin önündeki
masada oturuyor. Bize seslendi "Çok kaldınız üşüdünüz, artık çıkın"
dedi. Çıktık merdivenden. İkimizin de elinden tuttu. Havlularımızı
verdi arkamıza. Dondurma yer misiniz, diye sordu. Frambuazlı dondurma
vardı. Ne vakit frambuazlı dondurma yesem burnumun direği sızlıyor.
(ağlıyor) Atatürk'ü bir daha görmedim. Arkasında ekoseli bir süveteri
vardı. Saçları önüne düşmüş. Biz canı sıkkın zannettik. Meğer
hastaymış. Hâlâ içim acıyor. Çocukları çok seven Atatürk, Afet İnan, Sabiha Gökçen, Fikriye, Ülkü Adatepe, Nebile, Rukiye, Zehra ve Mustafa isimlerinde 8 çocuğu manevî evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları ise himayesine aldı. Onlara iyi bir gelecek hazırlayan Atatürk, mirasından çocuklarına da pay ayırdı.
Ülkü Adatepe, Atatürk’le aynı çatı altında tam 5 yıl yaşamıştı.
Kendisiyle yapılan bir röportajda manevi babasıyla ilgili olarak çok
özel açıklamalarda bulundu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://genclikatesi.catsboard.com
 
Atatürk’ün Özel Hayatı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ATATÜRK'ün HAYATI
» Atatürk ilkeleri
» Atatürk’ün Kökenleri
» Atatürk’ün İlkeleri
» Dünyada Atatürk

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
'WWW.GENCLİKATESİTEAM.TK  :: Kültür - Sanat - Tarih - Biyografi - Şiir :: M. Kemal Atatürk ..-
Buraya geçin: