'WWW.GENCLİKATESİTEAM.TK
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

'WWW.GENCLİKATESİTEAM.TK

SanaL Alemde Üstleri Kademeleri Görebilmek İçin Paylaşım Yapalım ..
 
AnasayfaAnasayfa AramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kızıl Göç

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
.3'ıqHt

DENEME MODERATÖR


DENEME MODERATÖR
.3'ıqHt


Tecrübe Puanı : 24653
Mesaj Sayısı : 314
Kayıt tarihi : 16/06/09
Nerden : BarTın
Yaş : 29

.
Başarı Puanı:
Kızıl Göç Imgleft85/100Kızıl Göç Emptybarbleue  (85/100)
Seviye:
Kızıl Göç Img_left36/100Kızıl Göç Empty_bar_bleue  (36/100)
Güçlülük:
Kızıl Göç Img_left44/100Kızıl Göç Empty_bar_bleue  (44/100)
Kızıl Göç Empty
MesajKonu: Kızıl Göç   Kızıl Göç Icon_minitimePerş. Haz. 18, 2009 8:23 pm

yuyla kazanılandan daha fazladır. Akdeniz, buharlaşma sonucu yitirdiği suyun ancak üçte birini akarsularla yeniler, Atlantik Okyanusundan Akdenize sürekli bir yüzey suyu akıntısı vardır. Saniyede yaklaşık 1 milyon m3 su, Cebelitarık kanalıyla Atlantik Okyanusundan Akdenize geçer. Aynı anda daha az bir miktar da, Akdenizden Atlantike geçer. Bu iki akıntı farklı seviyelerde gerçekleşir. Düşük yoğunluğa sahip Atlantik suyu, yüzeye yakın kısımdan; daha yoğun ve tuzlu su olan Akdeniz suyuysa dipten geçer. Az miktarda su da Çanakkale ve İstanbul Boğazları aracılığıyla Karadenizden gelir. Atlantikten gelen su, Cebelitarık boğazından geçtikten sonra Afrikanın kuzey kıyısı boyunca ilerler. Tüm etkenler sonucunda, Akdenizin su tuzluluk seviyesi sabit kalır.
Akdeniz, dünya denizlerine göre tuzlu bir denizdir. Ortalama tuzluluk oranı % 0.38, okyanusta ise % 0.35dir. Bu oran yağış artışına ve buharlaşmanın azalmasına bağlı olarak batıya doğru azalır. Cebelitarık boğazında % 0.36 iken, Kıbrısın güneyinde % 0.39,5e ulaşır. Büyük ırmakların ağzında tatlı su tuzlu suya karıştığı için tuzluluk azalır.
Akdenizde, tuzlulukta olduğu gibi batıdan doğuya gidildikçe yüzey sularının ortalama sıcaklığında bir artış görülür. Şubat ayında sıcaklık, denizin batı tarafındaki yüzey sularında ortalama 13-14 derece olduğu halde denizin doğu tarafında bu değer 17 dereceyi geçer.
Ağustos ayındaysa batı kesimde ortalama 23 derece dolayında olan yüzey suyu sıcaklığı, Doğu Akdenizde 25-28 derece dolayında olur. Kış mevsiminde suların en soğuk olduğu mevsim Cenova körfezidir. Akdeniz kıyılarında kış aylarında yüzey sularının ortalama sıcaklığı, Fethiye-Anamur arası 15 derece; daha doğuda 16 derece oluyor. Ağustos ayındaysa sıcaklık batıda 26 derece, doğudaysa 28 derece. Akdenizde önemli gelgit hareketleri yok. Genellikle 20-30 cm civarında yüzey sularında değişme görülür. Yalnız Tunusun doğusunda 1 m, Gabes Körfezinde 2 m dolayında yüzey değişimine rastlanıyor.


Cebelitarık Boğazının ve boyutlarının başka önemli etkileri de var. Boğaz, dar (7 mil) olmasının yanı sıra sığ (350 m) olduğundan, Akdeniz ve Atlantik arasında yüksek bir eşik işlevi görüyor. Bu eşik, Akdeniz sahillerinin sahip olduğu özellikleri açıklıyor. Bu eşiğin varlığı, derin sularda görülen bir diğer önemli olgunun da nedeni. Böyle bir eşiğin Akdeniz ve çevresi gibi kapalı bir havzayı okyanustan ayırdığı yerlerde, havzanın dibindeki suyun sıcaklığı aynı olur. Bunun sonucunda 300 metrenin altında yaşayan Akdeniz canlıları 13°C sabit sıcaklıkta yaşarlar. Bu durum, sıcaklığı 1000 metrede 5°C ye düşen Atlantik ile büyük bir tezat oluşturuyor. Bu nedenle, Atlantikte yaşayan derin deniz canlılarının Akdenizde yaşamaları zor.
Bu nedenle Akdeniz derin deniz canlıları açısından oldukça fakir. Atlantikin suyu, daha soğuk olmasının yanı sıra besin açısından da daha zengin. Bu farklılık, küçük denizlerin maruz kaldığı kirlilik gibi yeni olgulardan oldukça farklı olarak, Akdenizin verimliliğini kısıtlayan bir diğer etken. Bunların yanında Akdenizde bitkileri besleyen fosfat, nitrat ve nitrit gibi maddeler az bulunuyor. Başka denizlerde olduğu gibi, bunların oranları mevsimlere göre değişip genellikle ilkbaharda artıyor. Akdenizde besleyici maddelerin azlığının en önemli nedeni, Akdeniz suyunun ana bölümünü oluşturan Atlantikten gelen yüzey suyunun bu maddeler açısından zengin olmayışı. Besleyici maddelerin azlığı, suda yaşayan canlı türlerinin de azlığına neden olur. Bununla birlikte Akdenizdeki türlerin dağılımını farklı derinlikler, maksimum ve minimum sıcaklıklar ve sudaki plankton(*) miktarı gibi doğal olgular etkilemekte. Bu nedenle Akdeniz ve Karadenizde çok sayıda türün yaşamasına karşın, bunlar aynı değil. Bu arada doğu havzasında sadece Hint Okyanusu ve Pasifikten gelmeyen ve Akdenizin şimdikinden daha sıcak olduğu bir dönemden kalan birkaç türle, batı havzasında şüphesiz Cebelitarık yoluyla Atlantikten gelen fakat Sicilya Kanalının diğer tarafına geçmeyi göze alamayan birçok Atlantik türü de yaşamakta.
Kızıldeniz, Asya ile Afrika kıtaları arasında kalan, yaklaşık 2300 km uzunluğunda ve en geniş yeri 350 km olan bir iç deniz. Yüzeyde tropik bir iklime sahip olan Kızıldenizde su sıcaklığı, kışın 18-21C, yazın ise 21-28°C civarında oluyor. Kızıldeniz, çok küçük kanal ve boğazlarla Akdeniz ve Hint okyanusuna bağlı. Az sayıda akarsuyun döküldüğü ve buharlaşmanın yüksek olduğu Kızıldeniz gibi denizlerde tuzluluk oranı %0 40a, hatta daha yukarı çıkabilir. Kızıldeniz çok yüksek bir biyolojik çeşitliliğe sahip. Bitki ve hayvanlarıyla dünyada az bulunan bu çeşitlilik, aynı zamanda dalıcılar için bir sualtı cenneti.
Süveyş kanalı, Akdeniz ile Kızıldenizi birleştiren 161 km. uzunluğunda yapay bir suyolu. Kanalın genişliği 70-125 m arasında değişiyor. Derinliği 11-12 m.
Kanal, Süveyş Körfezi ve Kızıldeniz arasında, balıkların ve suyun herhangi bir engelleme olmadan geçebildiği bir bağlantı oluşturuyor. Kanaldan geçen suyun miktarı önemli değil; ama son yıllarda Süveyş Kanalındaki acı göllerin tuzluluk seviyesinin değişmesi nedeniyle artan balık trafiği önemli. Önceleri bu göller kanal aracılığıyla Kızıldenizden Akdenize geçecek türler için çok tuzluydu. Fakat şu anda 100 yaşında olan kanalın seyreltici etkisiyle göllerin tuzluluk seviyesi düşmüş bulunuyor. Örneğin, Doğu Akdenizde artık çok sayıda Siganus rivulatus yani sokar balığı yaşamaktadır. Ayrıca, paşa barbunu olarak bilinen Hint - Pasifik türleri olan Upeneus moluccensis de buralarda yaşamaya başlamıştır.


Plankton(*), larva halindeki balıkların, derin denizlerde yaşayan balıkların ve yetişkin balıkların temel besin kaynağıdır. Az olduğu yerlerde tüm balık populasyonu bu olaydan etkilenir. Doğrudan planktonla beslenmeyen balıklar da bu besin zincirinin başka bir aşamasında bunun yokluğunu hissederler.
Volga ve Tuna gibi önemli nehirlerle beslenen Karadeniz plankton(*) açısından zenginken, Akdeniz oldukça fakir. Akdenizin ünlü maviliği ve berraklığı da bu yokluğun göstergesi. Dolayısıyla Akdeniz insanları cezbederken balıklar için bir çölden farksız durumda.

Akdenizde Yaşayan Türlerin Dağılımı
Akdeniz, doğu ve batı olmak üzere iki büyük havzaya ayrılıyor. Bu iki havzayı birbirinden ayıran, Sicilyadan Tunusa kadar uzanan bir yükselti (en derin yeri 430 m). Akdenizin bu iki havzasının hayvan ve bitki türlerinde farklılıklar olduğu biliniyor. Derinlik açısından bakıldığında, doğu ve batı arasında önemli bir fark bulunmuyor. Her iki havzada da kıta sahanlığı aşırı kullanılmış ve doğu havzasındakiler batıdakilerden daha kötü durumda. İki havza arasındaki tuzluluk farkı, türlerin dağılımı açısından önemli bir etken oluşturmuyor.
Türlerin bolluğuysa, batıdan doğuya doğru bir azalma gösteriyor. Bunun nedeni, doğu kısmının daha sıcak ve daha tuzlu olmasının yanı sıra barınacak yerlerin azlığı da olabilir. Aynca, kuzeyden güneye doğru da tür sayısında bir azalma görülüyor. Öte yandan, doğuda oldukça yaygın bulunan türlerin batıda ya çok az, ya da hiç olmadığı gibi, sadece Akdenizin güney kıyılarında bulunan türler de var.
Son zamanlarda Akdenize giriş yapan Lessepsian, türler doğu Akdenizde sıcak, tuzlu
ve mesken edinilebilir uygun habitatlara giriş yapıp batıya doğru yayılım gösteriyorlar. Örneğin, bir deniz çayırı türü olan Hephila sitiplacea Akdenize giriş yaptıktan sonra batıya doğru hızla yayılarak, Malta adası civarına kadar gelmiş durumda. (Bu, Süveyş Kanalı açıldıktan sonra Akdenizde 1985de ilk resmi kayıt olarak verilen tür).

Akdenize Yabancı Balık Göçü
Akdenizin balık türlerine göz attığımızda büyük bir kısmının Atlantik ya da Sarmatik deniz (25 milyon yıl önce bugünkü Akdenizin kuzeyinde kalan bir deniz) kökenli olduğunu görürüz. Süveyş Kanalının açılması ve Hint-Pasifik kökenli türlerin girmesiyle de balık faunası bugünkü biçimini almaya başlamış bulunuyor.
Son zamanlarda Kızıldeniz kökenli türlerin sayısında önemli ölçüde artış olduğu ve sürekli yeni tür girişinin olduğu yeni çalışmalarda ortaya çıkıyor.
Süveyş Kanalının açılmasından 33 yıl sonra 1902de Hayfadan (İsrail) ilk Lessepsiyan balık türünün varlığı bildirilmiştir. Bu, bir gümüş balığı olan Atherinomus lacunosus. 44 yıl sonraysa, (1913) Sorsogona prionata ikinci Lessepsiyan balık türü olarak bildirilmiş. Lessepsiyan tür olarak isimlendirilmesinin nedeniyse, Süveyş Kanalının tasarlayıcısı Ferdinand Vicomte de Lesseps anısına bu ismin verilmiş olması.

Akdenizdeki Atlantik Kökenli Balıklar
Deniz suyundaki sıcaklık değişimleri, göçmen türlerin populasyonunda önemli rol oynamakta.
Coğrafi yapı, yüksek sıcaklık ve tuzluluk, düşük besin miktarı ve oksijen Doğu Akdenizde düşük biyolojik çeşitliliğe neden olmakla birlikte göç sayesinde bu durum biraz dengeleniyor. Doğu Akdenizin coğrafi özellikleri, Kızıldenize az çok benzemekte. Bu da, yüksek sıcaklık ve tuzluluğa alışkın olan türler için, bu pek yabancı olmayan ortama uyumu oldukça kolaylaştırmakta.

Akdenizin Denizel Bitki ve Hayvanlarının Kökeni
Bugün Akdenizin hayvan ve bitkileri dört farklı gruptan oluşuyor. %62lik büyük bir kısmını, doğu Atlantik kökenli türler oluşturuyor. Bu gruba Atlanto-Mediterranean elementi denir. %29luk bir kısımsa, Akdeniz endemiği. (endemik: dünya üzerinde sadece belli bir bölgede yaşayan canlılara verilen isim). %13lük bir kısım da, kozmopolitan türlerden oluşuyor ve bu türlere okyanusların büyük bir kısmında da rastlanılıyor, %5lik küçük bir kısmı Süveyş Kanalının açılmasıyla birlikte Akdenize giriş yapan Hint - Pasifik kökenli türler meydana getiriyor.


Aslında türlerin bu kadar çeşitli olması, Akdenizin evrimsel tarihinin bir sonucu. Bundan 65 milyon öncesine kadar, Akdenizin yerinde Tethys denizi denen ve batıda Atlantikten doğuda Pasifike kadar uzanan bir deniz vardı. Zaman içerisinde çeşitli yer hareketleri sonucunda Cebelitarık Boğazının açılması,
Atlantik ile Akdeniz arasında bir ilişki kurulmasına neden oldu ve Atlantik kökenli türlerin Akdenize geçişi sağlandı. Öte yandan, Anadolu kara parçası yükselmeye başladı ve Karadenizle Hazar Denizi Akdenizden ayrıldı. Karadeniz, Çanakkale ve İstanbul Boğazı aracılığı ile bağlantıyı devam ettirdi.
Günümüzde, Akdenizde Tethys Denizinden kalan kalıntı türler" de var. Neptün çayırı olarak bilinen Posidonia oceanica gibi.

Lessepsian Göçün Önemi
Kanalın açılmasıyla birlikte Hint Okyanusu ile Akdeniz arasında bir ilişki de sağlanmış oldu. Ekonomik olarak büyük kazançlar sağlayan bu mühendislik harikası için hesaplanmayan tek şey vardı: Farklı ekosistemlere sahip tropik özellikte Kızıldenizle, alt tropik olan Akdeniz ekosistemin birbiriyle karıştığında ne gibi sonuçlar doğurabileceği.
Kanalın açılmasıyla birlikte birbirine karışan bu ekosistemde karşılıklı göçler başladı ve çeşitli plankton, algler, deniz bitkileri, süngerler, karidesler, yengeçler, yumuşakçalar, balıklar gibi bir çok canlı, iki deniz arasında geçiş yaptı.
Son kayıtlara göre 60 civarında balık türünün Akdenize giriş yaptığı bilinmekte. Ülkemizdeyse, 40 civarında Lessepsian balık türünün kıyılarımızda yayılış gösterdiği biliniyor. Bunların içinde ekonomik değeri olan paşa barbunu, sokar, orfoz gibi türler de bulunuyor.
Kızıldeniz kökenli türlerin Akdenizdeki ekolojik rolleri henüz tam olarak bilinmemekle birlikte büyük bir etki yaptığı da görülmüyor. Kızıldenizli olan türlerin Akdenize girdikten sonraki davranışları, biyolojilerinde herhangi bir değişiklik olup olmadığı, türlerin bölgedeki durumları henüz tam olarak bilinmediğinden, Akdeniz ekosistemine de ne gibi etkiler yapabileceği şimdilik bir soru. Ama yine de bilinen olumlu ve olumsuz etkiler yok değil. Örneğin, Rhopilema nomedica türü deniz anası, Kızıldenizde yaşayan ve oldukça tehlikeli olan bir tür. Hayvan Akdenize girdikten sonra balıkçılık, turizm ve insan sağlığı üzerine oldukça olumsuz etkiler yapmış bulunuyor. Bunun yanında, yüksek ekonomik değeri olan pek çok balık türünün de balıkçılık açısından olumlu etki yaptığını vurgulamak gerek. 1940lı yıllarda barbun, İsrail kıyılarında toplam balık avcılığının % 10-15ini oluştururken, 1955 yılındaysa bu oran % 80lere kadar yükselmiş. Ülkemizdeyse, son zamanlarda İskenderun Körfezinde balıkçı ağlarına yakalanan balıkların %80ini Kızıldeniz kökenli türler oluşturmakta. Özellikle, son 10 yılda Kızıldeniz kökenli türlerin sayısında önemli ölçüde artışlar görüldü. Bunun yanında, Akdenizde tür çeşitliliği Süveyş kanalının açılmasıyla başlayan göçle artmaya başlamış durumda. Son zamanlardaysa Lessepsian göç sayesinde Doğu Akdenizde egzotik türler baskın tür haline geçmeye başlamış bulunuyor. Ekonomik değeri olanların sayısı da artış gösteriyor.
Sonuç olarak, Kızıldenizin Süveyş aracılığıyla Akdenize açılmasıyla her yıl 5 ile 10 yeni tür Kızıldenizden Akdenize girmekte. Bu nedenle Doğu Akdenizin hayvan varlığının %10unu daha şimdiden Hint - Pasifik kökenli türler oluşturmakta.
Bu göç sonucunda belki de Akdeniz tarih öncesi zamanlarındaki zengin deniz yaşamına dönecek
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://genclikatesi.catsboard.com
 
Kızıl Göç
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
'WWW.GENCLİKATESİTEAM.TK  :: Eğlence, Mizah, Tartışma Vs.. Gibi Bütün Konular Elinizde.. :: Hayvanlar Alemi ..-
Buraya geçin: